NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
48 - (1002) حدثنا
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. حدثنا
شعبة عن عدي
(وهو ابن ثابت)
عن عبدالله بن
يزيد، عن أبي
مسعود
البدري، عن
النبي صلى الله
عليه وسلم ؛
قال: "إن
المسلم إذا
أنفق على أهله
نفقة، وهو
يحتسبها، كانت
له صدقة".
{48}
Bize Ubeydullah b. Muâz
El-Anberî rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize
Şu'be, Adiyy yâni îbni Sabit'den, o da Abdullah b. Yezîd'den, o da Ebû Mes'ûd-u
Bedri'den, o da
Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:
«Müslüman, Allah'ın
rızasını hesaba katarak ailesi efradına İntakta bulunursa, bu onun için bir
sadaka olur.
(1002) وحدثناه
محمد بن بشار
وأبو بكر بن
نافع. كلاهما
عن محمد بن
جعفر. ح
وحدثناه أبو
كريب. حدثنا وكيع.
جميعا عن
شعبة، في هذا
الإسناد.
{…}
Bize, yine bu hadîsi
Muhammedü'bnü Beşşâr ile Ebû Bekir b. Nâfi* ikisi birden Muhammed b. Ca'fer'den
rivayet ettiler. H.
Bize, bu hadîsi Ebû
Kureyb dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Vekî' rivayet etti. Bu râvîler hep
birden Şu'beden bu isnâdla rivayette bulunmuşlardır.
İzah:
Bu hadisi Buhâri
«Nafakaat» ile «îmân» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Ehil'den murâd: Bir
kimsenin karısı ve çocukları ile nafakası kendisine ait olan diğer aile
efradıdır. Nafakasını verdiği kardeş, kız kardeş, amca, amca oğlu veya ecnebi
bir çocuk bu mânâda dâhildirler.
Ezherî'ye göre: Bir kimsenin
ehli, kendine hâs olan insanlardır.
Bâzıları «ehil»
kelimesinin zevce ile akrabaya şâmil olduğunu muhtemel görürler. Hattâ bu
kelimenin yalnız zevceye mahsûs olması, sâir aile efradının evleviyyet
tarikiyle zevce hükmünde olmaları ihtimâlinden de bahsedilmiştir. Zîrâ nafakası
vâcib olan zevcesi hakkında bir kimseye sevap verilirse, nafakası vâcib
olmayanlara baktığından dolayı sevap yazılması evleviyette kalır.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: «Bir kimsenin ailesi efradına nafaka vermesi farz olduğu
hâlde buna nasıl sadaka denilebilir?»
Cevap şudur: Allah
Teâîâ sadakayı farz ve nafile nevîlerine ayırmıştır. İşte nafaka veren kimse bu
hususta maksadına göre mükafat görecektir. Nafakanın farz olması ile, ona
«sadaka» adı verilmesi birbirine münâfii değildir. Ulemâdan bâzılarına göre:
Allah Teâla Hazretlerinin farz olan nafakaya «sadaka» nâmını vermesi, kullar
ifâ ettikleri farzdan dolayı sevap verilmiyeceğini zannetmesinler diyedir.
El-Mühelleb: Aile
efradı ile çoluk çocuğa nafaka vermek bil'icmâ' farzdır.» demiştir.
Taberi dahî küçük
çocuklara nafaka vermenin, babalarına farz olduğunu söylemiş ve: «Nafakasını
verdiklerinden başka...» hadîsi ile istidlal etmiştir. Çünkü çocuk küçük olduğu
müddetçe babasının iyâli sayılır.
Îbnü'l-Münzir'in beyânına
göre ulemâ malı ve kazancı olmayan buluğa ermiş çocuklar hakkında ihtilâf
etmşilerdir. Bâzılarına göre: Bir baba kendi oğullarına buluğa erinceye kadar
kızlarına kocaya gidinceye kadar nafaka vermekle mükelleftir. Hattâ nikâhlı bir
kız zifaftan önce boşanırsa nafakası babasına aittir. Zifaftan sonra boşanır
veya kocası ölürse artık babasına nafaka farz değildir.
Dedenin torunlarına
nafaka vermesi imam Mâlik'e göre farz değildir.
Hanefiiler'e göre ise:
Muhtaç ve âciz olmak şartıyla bir kimsenin kardeşlerine, kız kardeşlerine,
amcalarına, halalarına, dayılarına ve teyzelerine nafaka vermesi farzdır.
Amca ve hala oğullarına
nafaka vermek cumhûr-u ulemâya göre farz değildir. Bu hususta cumhûr'a
muhalefet eden yalnız İbni Ebi Leylâ olmuştur.